Cambridge Üniversitesi' nde genetik uzmanı olan Aubrey de Grey , "1000 yaşında olacak olan ilk insan kesinlilkle bugün yaşıyor... Kabul edilsin veya edilmesin, kazalar ve intiharlar hariç, 40 yaş ve altındaki pekçok insan yüzyıllarca yaşamayı umabilir." diyor. Belki de Gray fazla optimist ancak diğerlerinin büyük kısmı erdemli gençliğin kaynağını araştırmak konusunda hemfikirler. Aslında sayıları gün geçtikçe artan bilimadamları, doktorlar, genetik uzmanları ve nanoteknoloji uzmanları (çoğu geçerli kusursuz akademik geçmişe sahip) yaşlanmanın neden tamamen durdurulamayacağı veya önlenemeyeceği ile ilgili zorlayıcı bir sebep olmadığı konusunda ısrar ediyorlar. Bilim insanları arasındaki karmaşa sadece teorik açıdan değil aynı zamanda günümüzdeki insanların yararlanabilmesi için her şekilde varılması gereken bir hedef olup olmayacağı hakkında. Birçoğu her açıdan farklı görüşteler.
“Ölümsüzlük üzerine çalışıyorum,” diyor meyve sineklerinin ömrünün uzatan ve bu konuda çığır açan sonuçlara sahip California Üniversitesi evrim biyoloğu profesör Michael Rose. “Yirmi yıl önce ölümsüzlük şöyle dursun yaşlanmanın ertelenebileceği fikri garip ve olağandışı karşılanıyordu.”
Hatta Amerikan hükümeti bazı araştırmalar için yeteri kadar fon bulacağına dair sözler veriyor. "Yaşlanmanın biyolojisi", için ayrılan federal fonlar, kalp yetmezliği ve kanser gibi yaşlanmaya bağlı hastalıklarla ilgili çalışmalar hariç, Ulusal Sağlık Enstitüsü' ne bağlı Ulusal Yaşlanma Enstitüsüne göre yılda yaklaşık 2,4 milyar dolara ulaşıyor. Şimdiye kadar, en ilgi çekici sonuçlar büyük üniversitelerin genetik laboratuvarları tarafından memelileri de içeren bir dizi organizma üzerinde yaşam aralıklarını uzatabilmek için anti- ageing alanında uzman bilim insanlarınca birer birer açıklanıyor. Fakat sonsuzluğun anahtarı sadece genetik araştırmalarda değil.
Kaliforniya Palo Alto' daki Moleküler Üretim Enstitüsü' nde çalışan kar amacı gütmeyen nanoteknoloji grubundan (Molecular Manufacturing) Robert Freitas: “Yaşlanmanın pek çok farklı bileşenleri var ve biz bu bileşenlerin tümünü her yönden ele alıyoruz, tabi ki bu zaman alacaktır ve modern teknolojideki büyük gelişmeler açısından ele alırsanız, telefon örneğindeki gibi, Alexander Graham Bel' in ürettiği cihazıyla ilk kez bağırmasından bile hala 10 yıl gerideyiz. Yine de, yakın bir gelecekte, belki de birkaç yılda, yaşlanma hastalıkları tedavi edilebilecek duruma gelecektir.” diyor, yine de herkes yaşlanmanın tedavi edilebileceği veya edilmesi gerektiği konusunda aynı fikirde değil. Araştırmacılardan bazıları ağız birliği etmişçesine, insanların, sonsuza dek yaşamayı kast etmediğini söylüyorlar.
“[Ölümsüzlüğün] henüz mümkün olamayacağını düşünüyorum,” diyor Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi cerrahi profesörü Sherwin Nuland. “Yaşam süresini iyice uzatma konusunda; Aubrey ve onun gibiler, bilimi aşırı basitleştirip önemsizmiş gibi gösteriyor; ayrıca kanımca henüz görevin önemini de kavramış değiller. Planı başarısız olacak. Böyle olunca da, bu durum insan olmanın ne anlama geldiğinin temelini sarsacaktır.”
İlginç olan bir şey varsa o da Profesör Nuland' ın önce işe yaramayacağını söylüyor; hemen ardından, eğer öyle bir şey mümkün olursa da bunun insanlığın temelini sarsabileceğini ekliyor olması. Bu yüzden hangisi akla daha yatkın? İmkansız mı yoksa şüpheciler olmasını mı umuyor?
Ancak yaşlanma karşıtı hayranlarının tartışma konusu; bakış açılarımızın değişip, bilim ve teknoloji de günden güne gelişirken, yeni çözümlerin ortaya çıkacağı. önemli ölçüde geliştirilmiş kaynak yönetimi ile birlikte uzay kolonileşmesi örnek verilirse, uzun ömür ile ilgili endişelere bu yolla çözüm bulunabilir. Gerekçeleri ise, sözüm ona eğer evren sonsuza dek sürerse ki büyük olasılıkla büyük bir kısmı kullanışsız, neden nüfuslandırılmasın?
Ancak, yaşlanma karşıtı savaşçıları, doğal olmayan yollarla yaşam uzatma arayışı araştırmalarına sınırlama getirilmesini isteyen muhafazakar kesimin giderek daha etkili ittifakıyla karşı karşıya. Bu kesimden bazıları 2001 yılında embriyonik kök hücre araştırmaları için devlet fonuna kısıtlama getirilmesinde Başkan Bush'u ikna etmişlerdi. Onlar yaşamı uzatma fikrine ve yaşlanma karşıtı araştırmalarına etik, ahlaki ve ekolojik açıdan karşılar.
İnsan yaşamının sonu olması niteliği her insan bireyi için bir nimet olduğu konusunda ısrar eden Bush'un Biyoetik kurulu eski başkanı Leon R. Kass ile aynı görüşteki New York' a bağlı Hastings Merkezi Biyoetik uzmanı Daniel Callahan da ekliyor: “Ölümün fethedilmesiyle gelebilecek bilinen herhangi bir toplumsal iyilik yoktur.".
Belki de haklılar; tüm bunlara rağmen peki neden biz insanlar ilk fırsatta hayatımızı uzatabilmek için bu kadar çaba harcıyoruz? Belki yaşlılık, hastalık ve ölüm; yaşamın yalnızca doğal, kaçınılmaz döngüsünün birer parçasıdır öylece kabullenilmesi gereken. Aslında tamamiyle karşı olunması gereken bir durum teşkil etmiyor çünkü varolan birçok hastalığın temelinde yaşlılığa bağlı sorunlar var; en azından uzun yaşam olmasa da bu hastalıkları üzerine olan araştırmalara neden karşı çıkılsın ki? Bir çocuk hastalığı olan hızlı yaşlanma kader deyip geçilecek mi yani. Bu noktada durup düşünülmesi gereken yaşamın uzunluğu değil yaşamın kalitesidir ve kaliteli yaşam herkesin hakkıdır.
"Fakat kaçınılamaz son değil önemli nokta da bu." diyor Grey ve ekliyor: " Şu anda; yaşlanacak, hastalanacak ve acılar içinde ölebilecek olmamızın endişesiyle berbat şekilde sıkıştırılmış durumdayız. 100,000 insan her geçen gün yaşlanmaya bağlı hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Bu kıyıma bir son verebiliriz. Bu durum yalnızca yaptığımız işin ne olması gerektiğine karar verme meselesidir."
“Ölümsüzlük üzerine çalışıyorum,” diyor meyve sineklerinin ömrünün uzatan ve bu konuda çığır açan sonuçlara sahip California Üniversitesi evrim biyoloğu profesör Michael Rose. “Yirmi yıl önce ölümsüzlük şöyle dursun yaşlanmanın ertelenebileceği fikri garip ve olağandışı karşılanıyordu.”
Hatta Amerikan hükümeti bazı araştırmalar için yeteri kadar fon bulacağına dair sözler veriyor. "Yaşlanmanın biyolojisi", için ayrılan federal fonlar, kalp yetmezliği ve kanser gibi yaşlanmaya bağlı hastalıklarla ilgili çalışmalar hariç, Ulusal Sağlık Enstitüsü' ne bağlı Ulusal Yaşlanma Enstitüsüne göre yılda yaklaşık 2,4 milyar dolara ulaşıyor. Şimdiye kadar, en ilgi çekici sonuçlar büyük üniversitelerin genetik laboratuvarları tarafından memelileri de içeren bir dizi organizma üzerinde yaşam aralıklarını uzatabilmek için anti- ageing alanında uzman bilim insanlarınca birer birer açıklanıyor. Fakat sonsuzluğun anahtarı sadece genetik araştırmalarda değil.
Kaliforniya Palo Alto' daki Moleküler Üretim Enstitüsü' nde çalışan kar amacı gütmeyen nanoteknoloji grubundan (Molecular Manufacturing) Robert Freitas: “Yaşlanmanın pek çok farklı bileşenleri var ve biz bu bileşenlerin tümünü her yönden ele alıyoruz, tabi ki bu zaman alacaktır ve modern teknolojideki büyük gelişmeler açısından ele alırsanız, telefon örneğindeki gibi, Alexander Graham Bel' in ürettiği cihazıyla ilk kez bağırmasından bile hala 10 yıl gerideyiz. Yine de, yakın bir gelecekte, belki de birkaç yılda, yaşlanma hastalıkları tedavi edilebilecek duruma gelecektir.” diyor, yine de herkes yaşlanmanın tedavi edilebileceği veya edilmesi gerektiği konusunda aynı fikirde değil. Araştırmacılardan bazıları ağız birliği etmişçesine, insanların, sonsuza dek yaşamayı kast etmediğini söylüyorlar.
“[Ölümsüzlüğün] henüz mümkün olamayacağını düşünüyorum,” diyor Yale Üniversitesi Tıp Fakültesi cerrahi profesörü Sherwin Nuland. “Yaşam süresini iyice uzatma konusunda; Aubrey ve onun gibiler, bilimi aşırı basitleştirip önemsizmiş gibi gösteriyor; ayrıca kanımca henüz görevin önemini de kavramış değiller. Planı başarısız olacak. Böyle olunca da, bu durum insan olmanın ne anlama geldiğinin temelini sarsacaktır.”
İlginç olan bir şey varsa o da Profesör Nuland' ın önce işe yaramayacağını söylüyor; hemen ardından, eğer öyle bir şey mümkün olursa da bunun insanlığın temelini sarsabileceğini ekliyor olması. Bu yüzden hangisi akla daha yatkın? İmkansız mı yoksa şüpheciler olmasını mı umuyor?
Ancak yaşlanma karşıtı hayranlarının tartışma konusu; bakış açılarımızın değişip, bilim ve teknoloji de günden güne gelişirken, yeni çözümlerin ortaya çıkacağı. önemli ölçüde geliştirilmiş kaynak yönetimi ile birlikte uzay kolonileşmesi örnek verilirse, uzun ömür ile ilgili endişelere bu yolla çözüm bulunabilir. Gerekçeleri ise, sözüm ona eğer evren sonsuza dek sürerse ki büyük olasılıkla büyük bir kısmı kullanışsız, neden nüfuslandırılmasın?
Ancak, yaşlanma karşıtı savaşçıları, doğal olmayan yollarla yaşam uzatma arayışı araştırmalarına sınırlama getirilmesini isteyen muhafazakar kesimin giderek daha etkili ittifakıyla karşı karşıya. Bu kesimden bazıları 2001 yılında embriyonik kök hücre araştırmaları için devlet fonuna kısıtlama getirilmesinde Başkan Bush'u ikna etmişlerdi. Onlar yaşamı uzatma fikrine ve yaşlanma karşıtı araştırmalarına etik, ahlaki ve ekolojik açıdan karşılar.
İnsan yaşamının sonu olması niteliği her insan bireyi için bir nimet olduğu konusunda ısrar eden Bush'un Biyoetik kurulu eski başkanı Leon R. Kass ile aynı görüşteki New York' a bağlı Hastings Merkezi Biyoetik uzmanı Daniel Callahan da ekliyor: “Ölümün fethedilmesiyle gelebilecek bilinen herhangi bir toplumsal iyilik yoktur.".
Belki de haklılar; tüm bunlara rağmen peki neden biz insanlar ilk fırsatta hayatımızı uzatabilmek için bu kadar çaba harcıyoruz? Belki yaşlılık, hastalık ve ölüm; yaşamın yalnızca doğal, kaçınılmaz döngüsünün birer parçasıdır öylece kabullenilmesi gereken. Aslında tamamiyle karşı olunması gereken bir durum teşkil etmiyor çünkü varolan birçok hastalığın temelinde yaşlılığa bağlı sorunlar var; en azından uzun yaşam olmasa da bu hastalıkları üzerine olan araştırmalara neden karşı çıkılsın ki? Bir çocuk hastalığı olan hızlı yaşlanma kader deyip geçilecek mi yani. Bu noktada durup düşünülmesi gereken yaşamın uzunluğu değil yaşamın kalitesidir ve kaliteli yaşam herkesin hakkıdır.
"Fakat kaçınılamaz son değil önemli nokta da bu." diyor Grey ve ekliyor: " Şu anda; yaşlanacak, hastalanacak ve acılar içinde ölebilecek olmamızın endişesiyle berbat şekilde sıkıştırılmış durumdayız. 100,000 insan her geçen gün yaşlanmaya bağlı hastalıklar yüzünden hayatını kaybediyor. Bu kıyıma bir son verebiliriz. Bu durum yalnızca yaptığımız işin ne olması gerektiğine karar verme meselesidir."
Kaynaklar: